Önceki hayatımda, insanların alkolizmin üstesinden gelirken karşılaştıkları zorlukları duymuştum. İçkiyi bırakmanın, Dahlia’nın vücudu üzerindeki yan etkilerine hazırlıklı değildim. Bu berbattı!
Acrab’da okuduğum bir tıp kitabına göre, ilk adım alışkanlığın ve alkole yönelme dürtüsünün temel nedenini tespit etmekti. Fakat bunun benimle alakası yoktu çünkü gerçek Dahlia ortadan kaybolmuştu ve ben de alkole bağımlı falan değildim.
Ancak bu bedenin yoksunluk semptomlarına katlanmaktan başka yapabileceğim bir şey yoktu. İlk başta tek belirti ellerimin titremesiydi. Fakat ne yersem kusmaya başladım. Endişeli hissediyor ve sık sık kâbuslar görüyordum. Yolculuk boyunca her şeyi Kaichen’den saklayabildiğim kadar sakladım ama artık ondan saklayabileceğimden şüpheliydim.
İçkiyi bırakmaya çalışırken öleceğim. Lanet olsun sana, Dahlia! Bu hale gelmeni gerektirecek kadar zor olan neydi ha? Ona her ne kadar lanet etsem de, sempati de duyuyordum. Anne ve babasını bir gecede kaybeden ve travmanın ortasında neredeyse her şeyini yitiren Dahlia için bu korkunç bir darbe olmalı. Ama artık bu benim bedenimdi ve ben bununla kafayı yiyeceğim!
“Büyülü iksir yapmak tehlikelidir. Tıp bilginiz olmadığı halde büyüyü uyandıramıyorsanız işler fena halde ters gidebilir…” Kaichen şaşkın bir yüz ifadesiyle bana baktı. “Bunları zaman büyüsünde kapana kısılmışken mi öğrendiniz?”
Kızarmak istememiştim fakat yüce Başbüyücü Kaichen’in bana şaşkınlıkla bakması beni telaşlandırdı. “Çok zamanım vardı,” diye yanıtladım.
Kaichen hâlâ bana bakıyordu. Uzun bir süre düşünmüş gibiydi. “Kendi kendinize büyü yapmayı da mı öğrendiniz?”
“Evet…” dedim, “Ama sadece temel şeyleri.” Belki de birinin bir öğretmen olmadan kendi kendine büyü öğrenmesinin etkileyici olduğunu düşünüyordu. Pek çok kişi bir akıl hocası olmadan büyü öğrenmeye kalkışmazdı.
Bir büyücü genellikle içindeki büyü gücünü uyandırma yeteneğine sahip birini arar. O kişiyi bulduğunda, yanına öğrenci olarak alır. Daha sonrasında yolculuk, öğretmenin çırağına büyü gücünü uyandırmayı ve kalbindeki manayı toplamayı öğretmesi ile başlardı. Öğretmeni olmayan büyücü yoktu. Hiç kimse manasını kendi başına uyandıramazdı. Her zaman bir öğretmene, bir rehbere ihtiyaçları vardı.
Kıtada hiç kimse manasını tek başına uyandırmayı başaramamıştı. Kaichen gibi büyük biri bile Matabju adında bir öğretmenden ders almıştı. Dolayısıyla, manayı tek başına uyandırmayı başarmış olan ben, ona çok tuhaf görünebilirdim.
“Mananızı kendi başınıza uyandırdığınızı mı söylüyorsunuz?”
“Büyük zorluklarla, evet. Ama dediğim gibi, çok zamanım vardı.” Belki de tamamen imkânsız değildi. Sonuçta ben yapabilmiştim.
Elimde bolca zaman varken özgürdüm ve sıkılmıştım. Bu yüzden, birçok çalışmadan sonra manamı uyandırmak zor olmadı. Orijinal romanda Julius, Matabju’yu Kaichen’e öğretmen olarak getirmişti. Bu olay, en ince ayrıntılarıyla anlatılmıştı. Ben de, Julius’u taklit ederek manamı uyandırmayı öğrenmiştim. İlk başta işe yaramadı elbette. Ama on yıl boyunca bıkmadan usanmadan denedim ve sonunda, zahmetli bir şekilde, bunu başarabildim. Acrab’ı zaman büyüsünden kurtarması için Kaichen’e umut bağlamış ve kendi becerilerimi geliştirmeye odaklanmıştım.
Kendimi fiziksel olarak da eğitmeye çalıştım. Kılıç kullanmayı öğrenmek için tahta bir kılıç bile almıştım. Fakat bütün gün ellerim su toplayarak çalışsam bile fark etmezdi, ertesi gün başladığım noktada olacaktım. Bedenim eski haline dönecekti. Kendimi fiziksel olarak zorlamak sonuç vermiyordu, bu yüzden er geç ondan vazgeçtim ve bunun yerine büyü öğrenmeye odaklandım. Ancak bir büyücü olarak kaydedilebilmek için bir öğretmene ihtiyacım vardı. Bu bir zorunluluktu. Ben de Kaichen’i seçtim çünkü onun Acrab’a zaman büyüsünü bozmak için geleceğini biliyordum.
“Sizden bir iyilik isteyeceğim.”
“Size iyilik yapmak gibi bir niyetim yok.”
“Oh, hadi ama! Tanrı bilir ne kadar süre burada birlikte yaşayacağız. Lütfen bana bu küçücük iyiliği yapın.” Ona doğru yürüdüm ve aramızdaki mesafeyi kısalttım. Sonra yalvarmak için dizlerimin üzerine çöktüm. Benim de dramatik anlarım oldu. “Lütfen beni öğrenciniz olarak kabul edin.”
“İstemiyorum,” dedi Kaichen. Şaşırmış görünüyordu ancak hemen kendini toparladı. Ayağa kalkmayı reddettim. Bir büyücü olmak ve bana ders vermesini sağlamak için her şeyi göze almıştım. Örneğin gururum gibi afili idealler umurumda değildi.
“Yalvarırım! Lütfen! Kendi başıma daha fazla büyü öğrenebilirdim. Fakat yalnızca büyücü olarak kaydedilmek için bile bir öğretmeninin olması zorunludur. Öğretmenim olmanızı istiyorum. Lütfen!”
“Öğrenci isteyen birçok büyücü var. Başka birini bulun.”
“Ama manamı çoktan uyandırdığım için benim hakkımda farklı düşünceleri olacak. Ben bunu istemiyorum!” Kaichen bana baktı ve hiçbir şey söylemedi.
“Bir düşünün. Yeni başlayan bir öğrenci manasını çoktan uyandırmış ve büyünün temellerini biliyorsa, öğretmen bunu gerçekten isteyerek kabul etmeyebilir. Kıskanabilirler! Bana doğru düzgün öğretmeyecekler.”
“Bu tür büyücülerle karşılaştırıldığında, yüzyılın dahisi olan siz, benim için mükemmel bir seçim olmaz mıydınız? Kıskanmazsınız ve zaten sırrımı biliyorsunuz. Siz bulabileceğim en mükemmel öğretmensiniz!”
“Saçmalık.”
“Bu gerçek. Siz de biliyorsunuz.”
Büyü kulesinden ‘Tenebre’ soyadını alan Kaichen bunu herkesten daha iyi biliyordu. Uzaklara bakıyormuş gibi yaparak bakışlarımdan kaçındı. Ama ben ellerimi birleştirdim ve dedim ki, “Size yalvarıyorum. Lütfen beni öğrenciniz olarak kabul edin. Sizden bir şeyler öğrenmek için elimden gelenin en iyisini yapmaya çalışacağım ve yapacağım da. Pişman olmayacaksınız, söz veriyorum.”
Yorum