Paraya ihtiyacım var. İstesem biraz para verir mi? Geleceğimi pamuk ipliğine bağlayan, yaptığım o yemek… basit bir tosttu. Kaichen’in de favorilerinden biri olan, Acrab’dan alınmış, ince şekerle süslenmiş Fransız tostu. Tabii ki, gidip ona sormadım! Bunu orijinal romandan biliyordum çünkü Julius bu konuda onunla sürekli dalga geçiyordu.
Tostu masanın üzerine koydum ve odama döndüm. Odanın bitişiğindeki banyoya yöneldim. Duş aldıktan sonra pijamalarımı giydim ve yatağa uzandım. Çok yorgundum. Ellerim hâlâ titriyor, ve midem bulanıyordu. Banyoda kusmayı denemiştim ancak kusacak bir şey kalmamıştı. Kendimi çok bitkin hissediyor fakat kâbuslar yüzünden uyumaya korkuyordum.
Oysa burası Acrab değil… belki de o kâbusları burada görmem… Gözlerimi kapattım ve yavaş yavaş uykuya daldım.
***
Kadın, görkemli imparatorluk sarayının koridorlarında yürüyordu. Aşırıya kaçmadan, güzelce takılmış ince mücevherlerle zarifçe giyinmişti. Beline kadar uzanan düz, mavi saçlarıyla insanüstü görünüyordu. Soğuk, mavi gözleri vardı. Uzun boylu, zayıf kadın durdu.
“Abla, iyi uyuyabildin mi?”
“Sakin imparatorluk sarayında huzurlu olmamak mümkün değil. Cıvıl cıvıl görünüyorsun. Dün geceden iyi haberler mi var?” Sesi yumuşak ve nazikti.
“O kadar da iyi bir haber değil. Lakin Acrab’ın yasak büyüsünün bozulmuş olması beni rahatlattı.”
“Majestelerinin hastalığı bugünlerde daha da kötüleşiyor… Yasak büyü. Momalhout’un işi miydi?”
“Emin değilim. Ama sanırım öyle. İmparatorluğu rahatsız eden şeyin Momalhout’un işi olduğu kanısındayım.” Yelpazesini sallayan kadın, yelpazesini katladı ve gülümsedi. “Neden Acrab merak ediyorum. Büyünün neden Acrab’a karşı kullanıldığına dair bir fikrin var mı?”
“Sanki bir şey biliyormuşum gibi bana soruyorsun.”
“Olur mu hiç! Ablam tüm imparatorluktaki en bilge kişidir, bu yüzden Momalhout’un kötü planlarını bilebileceğini varsaymıştım.”
“Abartıyorsun! Bilmediğim şeyler de var… Senden, kudretli bir büyü şövalyesinden iltifat almaya hep utanmışımdır.”
“Sadece gerçeği söylüyordum,” dedi Julius. Omuzlarını silkti ve kadına parlak bir gülümseme yöneltti. Kadın, soğuk mavi gözleriyle ona baktı. Adamın gülümsemesinin sahte olduğunu biliyordu.
“Yapacak işlerim var, o yüzden acele ediyorum. Sonra görüşürüz.”
“Günün güzel geçsin, abla.”
“Senin de, Julius.”
Julius’un yanından geçen kadın, rahatsız edilmeden, eskisi gibi zarif bir şekilde yürüdü. Ne yavaş ne de hızlı olan adımları hafif ve nazikti. Çalışma odasına vardığında onu muhafızlar karşıladı, onları da geçti ve sırtını belge yığınına döndü. Genişçe açık bir pencerenin önünde duran kadın, elinde tuttuğu yelpazeyi sıktı.
“Asta.” Maskeli bir adam, sessiz çağrıya bir gölge gibi belirdi.
“Efendim. Mavi ejderhanın koruması üzerinize daim ols-“
“Yeter. Sana beni böyle selamlama demedim mi?”
“Çağrıldığımda resmi bir şekilde selam vermeyerek prensese saygısızlık etmek istemem.”
“Sana yapma demiştim. Bana Acrab’dan bahset. Julius’u görmek keyfimi kaçırdı.”
Kadın, sanki başının ağrıdığını hissediyormuş gibi alnına bastırırken bir sandalye çekip oturdu. Rahatlamış gibiydi. Maskeli adamın yanında daha rahat görünüyordu.
“Beklediğimiz gibi Kaichen Tenebre, Acrab’ın büyüsünü bozdu. Epey uzun sürdü, bu nedenle Başbüyücü için bile zor oldu.”
“Hımm… Gerçekten beklenenden daha fazla zaman aldı. Sıradaki?”
“Efendinin öngördüğü gibi oldu. Büyünün bozulduğu günün ertesinde Kaichen Tenebre, Kontes Alshine ile birlikte Acrab’dan ayrıldı.”
Masaya vuran el aniden durdu. “Eminim büyü kulesine gitmişlerdir.”
“Büyü kulesine gitmediler.”
“Ne?”
“Ayrıntıları bilmiyorum ancak gittikleri yön büyü kulesine giden yol değildi. Acrab’dan çıkmalarından sonraydı, daha fazlasını öğrenemedim çünkü yakınlarına yaklaşırsam yakalanacağımı düşündüm.”
“Ne tarafa?”
“Güneye doğru gittiler.”
Kadın kısa bir iç çekişle tekrar şakaklarına bastırdı. Kaşlarını çattı. “Eğer güneye ise, Kaichen Tenebre’nin evine gidiyor olabilirler.”
“Onları takip edeyim mi?”
“Hayır, kesinlikle yakalanırsın. Bırak kalsınlar.” Tavus kuşu tüyleriyle süslenmiş yelpazesini okşayan kadın gözlerini indirdi. “Bir Başbüyücü olsa bile, Acrab’ın yasak büyüsü hakkında hiçbir şey çözemeyecektir, yani endişelenmemize gerek yok.”
“Büyücünün icabına baktın mı?” diye sordu kadın.
“Evet, büyüyü yaptıktan hemen sonra ilgilendim.”
“Bu işe karışan hiç kimseyi sağ bırakmayın. Kullandığı büyüyü getirmiş olmalısın, değil mi?”
Kadının isteği üzerine maskeli Asta ona bir rulo parşömen uzattı. Kadın yelpazeyi yavaşça yere bıraktı ve parşömeni açtı. Yüzünde soğuk bir gülümseme oluşmuştu.
“İşte bu yüzden, büyü katı olmaya mahkum. Oldukça yetenekli bir büyücüydü, yazık oldu. Onu canlı mı tutsaydım?”
“Büyü gücü tükeniyordu, onu kurtarmış olsaydım bile, kullanamazdınız.”
“Yazık olmuş.”
Yorum