Bu sadece onlar için geçerli, benim için değil. Ben her şeyi hatırlıyorum. Yaşadıklarım yok olmayacak. Dikkatsizliğim yüzünden Mickey’i öldürmem her zaman benimle kalacaktı. Günler kaç kez tekrarlanırsa tekrarlansın, diğerleri bunu unutsa da suçluluk duygusu hep kalacaktı.
“Aaaa…ahh! Iğh!”
Büyü ve diğer teknikleri öğrenirken deneyimlerimi ve bilgimi arttırmıştım. Öyleyse neden böyle bir şeyi düşünmedim? Neden yan etkilerini ve acıyı düşünmedim? Çok kayıtsız ve aptalca davrandım. Ölümü çok hafife alıyordum. Bir oyun oynamıyor ya da bir roman okumuyordum, öyleyse Mickey’e ilaç verirken neden kendime bu kadar güveniyordum?
Korkmuştum. Sanki Mickey’nin ruhu her an yanıma gelip bana bağıracakmış gibi geliyordu. Haksız değillerdi. Bugün birini öldürmüştüm. Ben bir katildim.
“Hığk… öğhk!”
Kendimi hasta hissettim. Midem bulandı. Yatağa kustum. Mide bulantısı geçmedi. Mickey’nin görüntüsü mideme ulaştı, yatağa kustum ancak mide bulantısı geçmedi. Mickey’nin ölümü zihnimden silinmedi. Bu beni dayanılmaz derecede rahatsız ediyordu. Kirli yatağa uzandım ve hıçkıra hıçkıra ağladım. Hiçbir şey çıkmayana kadar kusma nöbetleri geçirdim.
Buradan çıkmak istiyorum.
Kaichen’in gelmesi için daha ne kadar beklemem gerekiyor? Onun gelip büyüyü bozması için bu tekrar eden dünyada tam olarak ne kadar zaman geçmesi gerekiyor? Geleceğini biliyorum ama ne zaman geleceğini bilmiyorum – 5, 10, 20 yıl sonra mı? Zaman geçti ve ben bu tekrar eden dünyaya o kadar alıştım ki Mickey’e bu korkunç şeyi yaptım.
Ya bu gece aniden büyüyü bozarsa? O zaman Mickey hayata dönemez! Hayatım boyunca katil olarak mı anılacağım? Vücudum titriyordu. Bunu düşündükçe daha da korkuyor ve endişeleniyordum. Gerçekten ne yapmalıydım?
Tüm bunları düşünürken yorgunluktan uyuyakalmışım. Gözlerimi açtığımda ertesi gün olmuştu bile. Yatak, üzerinde kusan bir insanı hiç barındırmamış gibi temizdi. Mide bulantısından harap olmuş ve kendi kusmuğumla lekelenmiş bedenim sanki bunlar hiç yaşanmamış gibi tertemizdi. Gün yeni gibi geri gelmişti. Hiçbir şey olmamış gibi ayağa fırladım ve aceleyle malikâneden çıkıp Mimi’nin evine doğru yola koyuldum.
“Hah? Hanımefendi….?” Ben nefes nefese giriş kapısını tutarken Mimi, bana sanki çok tuhaf davranıyormuşum gibi bakarak sorusunu yöneltti. Oturdum ve gözyaşlarına boğuldum. Mimi bana bir bardak su uzattı, muhtemelen sabah içtikten sonra geçirdiğim ‘krizlerden’ birini geçirdiğimi düşünüyordu.
“Hanımefendi, her ne yaşarsanız yaşayın, alkole bel bağlamamalısınız. İnsanlara sırf vergi ödeyin dediğiniz için bu kadar tehlikeli bir biçimde sabaha kadar içtiğinize inanamıyorum. Bir şey olursa ne yapacaksınız….”
Daha dün bana tokat atmış ve katil demişti, bugün ise her şey yolundaymış gibi bana elini uzatıyor. Bu benim için tam bir cehennemdi. Tek başıma.
***
Kâbuslar yüzünden doğru düzgün uyuyamıyordum. Gökyüzüne baktım, şafak söküyordu. Hava aydınlanırken Angel’ın ön kapıyı gözetlediğini gördüm. Korkulukta oturduğumu görünce irkildi ve dudakları şaşkınlıkla kıvrıldı.
Bir an için kâbusun sona ermediğini düşündüm fakat Angel’ın yüzüne bakmak sona erdiği konusunda beni rahatlattı. Onun irkildiğini ve şaşkınlıkla sıçradığını görmek tapılasıydı. “Hoş geldin Angel, bu kadar erken gelmene gerek yoktu. Görüyorum ki çok çalışkansın.”
“Gazete dağıtımı bir alışkanlık haline geldiği için…”
Angel eski püskü ve terk edilmiş malikâneye baktı, ardından çalıların ve yabani otların dizlerine kadar uzandığı zararlı, istenmeyen bitkilerle kaplanmış bahçeye döndü ve yüksek sesle yutkundu. Bir kahkaha patlattım.
Angel’ın saçlarını karıştırdım ve hafifçe okşadım. “Önce bunu al,” dedim ve ona bir kese altın para uzattım.
“Ne?”
“Başta sadece malikâneyi temizlemeni istemiştim fakat alelacele ayrılmam gerekiyor. Ne zaman döneceğimi bilmiyorum, bu yüzden bir süreliğine malikâneyi yönetme sorumluluğunu üstlenmeni istiyorum.”
“B-Bu da ne demek oluyor? Hanımefendi!”
Alkolün etkisi altında olduğumu düşünerek bana dikkatle baktı. Fakat elimde şarap şişesi yoktu, sadece bir kese altın para vardı. Solgun yüzüne bakarak keseyi onun küçük ellerine bıraktım.
“Acilen ayrılmam gerektiğini düşünüyorum çünkü. Bu sadece kendimi Acrab’a adayabilmem için anlık bir ayrılış. Geçici olarak kaçıyorum. Şey, öyle işte.”
“Hanımefendi, neyiniz var? Ölümcül bir hastalığa yakalandınız, değil mi? Bardaki Lars Amca da dün aynı şeyi söyledi. Hanımefendi borcunu ödemeye çalışmış. Endişeliydi. İnsanların ölmek üzereyken değiştiğini söyledi. Gerçekten ölecek misiniz?”
Lars’ın da küçücük çocuktan sakladığı hiçbir şey yoktu. Ancak, ben yalnızca iyi bir şey yapmak isterken Lars’ın benim hakkımda konuştuğu düşüncesi ağzımı açık bıraktı. Angel’ın yüzünü ellerimin arasına aldım ve başımı salladım. “Benim bir hastalığım yok. Acrab’a yardım edebilecek birini bulmak için gidiyorum. O yüzden fazla endişelenme.”
“Hanımefendi, elleriniz titriyor…”
“Bu, içkiyi bıraktığımın kanıtı.”
“Ne?”
“Neden şaşırdın? Yalan söylemiyorum.” Derin bir nefes alarak Angel’ın hizasına kadar eğildim ve yumuşak yanaklarını çekiştirdim.
Yorum