Issız Bir Adada Yakışıklı Kahramanlarla Mahsur Kaldım
Çeviri: Morta Tilki
10. Bölüm
“Vay, çok güçlüsün!”
Aah, gene düşünmeden aptalca şeyler söylüyorum. Saçma hareketlerim Margaret’a benzememeli.
“Çeneni kaplı tutsan iyi olur, Genç Leydi.”
Beklediğim gibi beni azarladı.
Sustuğumda o da tek dizinin üzerine çöktü.
Dikkatlice ayakkabılarımı çıkardı. Biraz garip bir görüntü olduğunu itiraf etmeliyim.
Sadece bir düşünün. Bana her zaman üstten bakmış olan kişi, imparatorluğun veliaht prensi, önümde diz çöküp ayakkabılarımı çıkarmama yardım ediyor.
Hayır bu… biraz değil çok garip.
Elleri açığa çıkan çıplak bileğime değdi. Ayağımın altından gelen acıyla kaşlarımı çattım.
“Auh.”
“Dayan biraz.”
Soğuk sesinin aksine sanki kırılgan, camdan bir bebekle ilgileniyormuş gibi dikkatlice ayağımı inceledi. Ayaklarımın ve topuklarımın tabanlarında kabarcıklar vardı.
“Bu sorun olacak. Kabarcıklar patlarsa bir yerden enfeksiyon kapabilirim.”
Yüzündeki ‘Bunu nereden biliyorsun?’ ifadesiyle bana bakıyordu.
“Bu genel bir bilgidir.”
“Sonuçta Genç Leydi sıradan insanlarla aynı değil.”
“Ne? Bilgisizliğin için geçmişimi mi suçluyorsun?”
Sorumu görmezden geldi.
“Zarif konuşursan ne dediğini anlamayacağımı mı düşünüyorsun? Sandığımdan daha kabasın.”
“Sadece Genç Leydi’nin bana geçmişte göstermiş olduğu kabalığı yapıyorum.”
Bu sözleriyle dudağımı ısırdım. İtiraz etme şansım yoktu. Eğer geçmişten bahsedersek avantajlı çıkacak olan oydu.
Konuyu değiştirmek zorundaydım.
“Her neyse, şu durumda, olabildiğince oraya değmezsem deri kendi koruyucu tabakasını oluşturacaktır. Yapmam gereken tek şey temizleyip buz koymak…”
İç çektim.
“Evet şu anda yapabileceğim hiçbir şey yok.”
Mağaraya geri dönmek en iyisi olacaktı fakat bunu yapmak için ayakkabılarımı geri giyip yürümem gerekiyordu.
Enoch endişeli gözlerle ayağıma baktı. Neden birinin çuplak ayağına bakıyorsun?.. Bu utanç verici.
Hemen ardından ayakkabılarımı elime tutuşturdu. Neden?
Şüpheyle Enoch’a baktım ama hiçbir uyarıda bulunmadan beni sarılarak tuttu. Bir prensese sarılır gibiydi.
O kadar şaşkındım ki panikle ayakkabılarım ellerimde, kollarımı boynuna sardım.
“Ne?”
“Genç Leydi kabarcıklara dokunmamak gerektiğini söylemedi mi? Düşmek istemiyorsan daha sıkı tutun.”
Biraz düşündükten sonra ayakkabıları elbisemin karın kısmına sıkıştırdım ve ona daha sıkı sarıldım.
Bedenlerimiz birbirine sımsıkı kenetlenmişti. Kalp atışlarını bile hissedebiliyordum.
Tuhaf ve biraz da utanmış hissederek gözlerimi uzaklara çevirmeye çalıştım.
Mağaranın etrafındaki seferimiz böylece kabarcıklar dışında hiçbir şeye erişemeden bitti.
‘Eh, keşfime yarın devam edeceğim o halde.’
Ne kadar zamanımız kaldı?
Enoch tarafından sarılmış halde sessizce gökyüzüne baktım. Güneş batıyordu.
Ses etmeden bana sarılarak yürümeye başladı. Gerçekten güvenilir biriydi. Bu yüzden birdenbire kadın başrolle tanıştığında değişmeseydi harika biri olabileceğini düşündüm.
Durum buysa, birlikte kalmanın o kadar da kötü bir fikir olduğunu sanmıyordum.
“Artık çok farklı biriyim. Yeniden doğduğumu söyleyebiliriz.”
Gene işe yaramaz sözler ortaya atıyordum.
Bir anlığına cevapsız kaldı. Belki de anlamsız konuşmalarımı alışkanlık haline getirdiğim için beni görmezden gelmeye başlamıştı.
Ben düşünmekle meşgulken düşündüğümün aksine konuşmaya başladı.
“Evet. En azından Genç Leydi’yle konuşmak eskisi kadar rahatsız edici değil artık.” diye mırıldandı.
Eski anıları düşündüm. Açıkça belliydi ki iletişim kurmak için iyi bir ikili değildik.
“Gene de benim Leydi’den hoşlanmam gibi bir durum olmayacak.”
Şimşek gibi kafamda çakan bu sözlerle kafamı eğdim ve gözlerimiz birbirini buldu. Fırtına öncesindeki gece gibi sakin gözleri vardı.
“Sadece bir centilmen olarak genç bir hanıma yardımcı olmak görevim. Bu yüzden farklı beklentilerin olmasın.”
Bir anda aramıza bir duvar çekmişti.
Neyden bahsettiğini anlıyordum.
İletişimlerinin iyi olmaması bir yana Margaret’ın ona olan sözleri de oldukça sertti.
“Dürüst olmam gerekirse, neden sizin, Ekselânsları’nın, benimle evlenmemek veya nişanlanmamak konusunda bu kadar inatçı olduğunu anlamıyorum. Sahip olmadığınız şeye sahibim. Safkanım.”
Margaret, Enoch’tan hoşlanmasına rağmen böyle şeyleri söylemekten çekinmeyecek biriydi.
Doğru. Ne kadar kibar olursa olsun, eski Margaret’ın yaptığı yanlışları göz önünde bulundurunca benden hiçbir zaman hoşlanacağını düşünmüyordum.
‘Düşündüğüm gibi, kulübeyi tek başıma bulmam en iyisi olacaktı.’
Bu düşüncemle birlikte kafamı çevirdim ve o anda bir şeyin farkına vardım.
“Bir dakika, Ekselânsları. Şu kaya… hareket mi ediyor yoksa ben mi hayal görüyorum?”
Gösterdiğim yöne baktı.
Alçak, dik bir tepeye bakıyorduk ve tam ucunda büyükçe, yuvarlak bir kaya duruyordu.
Neden bu kadar büyük ve sert bir kayanın her an düşebilecek şekilde tepenin ucunda durduğuna anlam verememiştim.
“Bilmiyorum. Kaya hareket mi etti… Belki yanlış görmüşsündür?”
Bu serap gibi bir şey miydi? Cevabıyla yüzümü buruşturdum.
Tuhaf. Hareketini gördüğüme yemin edebilirdim…
Yine de dediği gibi yanılmadığımdan emin olmak amacıyla doğrudan oraya baksam da hiç hareket etmiyordu.
Sonunda kafamı geri, hafifçe Enoch’a doğru çevirdim.
“Her neyse, bu sinir bozucu kadınla konuşurken artık rahatsız hissetmediğinize sevindim.”
“Memnun olunabilecek çok şey var.”
Alaycılık mı ediyorsun?
Yandan yüzüne baktım ama ifadesi değişmemişti.
kuuurf-
Bir yerlerden yüksek bir ses duyuldu ve yer sarsılmaya başladı.
Uğursuz bir his tüm bedenimi ele geçirdi.
kuurf. kuurf.
tuk tuk. tuk tuk.
Bir şey başarıyla yere inmişti ve ayak seslerini duyabiliyorduk.
Anlık gelen refleksle önceden gördüğüm kayaya baktım. Artık orası boştu.
Havaya baktığımda güneş batmaya başlamıştı ve orman biraz kararıyor sayılırdı.
Ama geçen seferki kadar karanlık da değildi…
“O- o neydi?”
Var gücümle yakasına tutundum.
Bana sarılmayı bıramadan bir adım geri gitti. Kanım kuruyor gibiydi. Ellerim titremeye başlamıştı.
kuurf- tutuk. tuk tuk. tutuk.
Ses bu kez diğer taraftan geldi, baksam da bir şey göremedim.
tuk tututuk tuk!
tuk tututuk tuk!
Arkamdan duyduğum şey buydu. Muazzam bir hızla aramızdaki mesafe kapanıyordu.
Ayak sesleri bir ya da iki yerden gelmiyordu. Farklı şekilde ifade etmem gerekirse birkaç yaratık toplanmıştı.
“Ekselânsları! Kaçın!..”
Aynı anda birkaç kurt çalıların arasından yukarı fırladı. Sahne ağır çekim gibi gözlerimin önünde süzülüyordu.
Bu durumda, ikimiz de tehlikedeydik.
Kararımı verdiğim anda Enoch’u elimden gelen en kuvvetli şekilde çalılara ittim.
Bunu yaparken savrulmuş ve sertçe yere düşmüştüm.
“Genç Leydi!”
Üç kurt az önce durduğumuz yere indi. Önümde duran kurdun diğer tarafından bana şokla bana Enoch’u görebiliyordum.
Ve… kurt kocaman ağzını yere düşmüş olan bana doğru açtı.
Yorum