Karanlık? Switch Mode

100 Yıllık Döngü – 050 pt.2

Bütün bölümler içeride100 Yıllık Döngü (Novel)
A+ A-

 

“Bu mümkün değil!”

 

“Kaichen de oradaydı.”

 

“Ne kadar büyük bir başbüyücü olursa olsun, benim zehrim bir günde tedavi edilemez!” Adam bağırırken Akshetra sakinliğini korudu. Koltuğun arkasına yaslanıp gözlerini kapattı.

 

“Şans eseri olsun ya da olmasın… küçük çocuğun hayatta kaldığı doğru. Antaresse, yeteneklerinden hiç şüphem yok. Lakin bence zehir işe yaramaz hâle gelmeden önce, onu piyasaya sürmeliyiz.”

 

“Yer konusunda bir karara vardınız mı?”

 

Akshetra gözlerini açarak haritaya, üzerindeki kırmızı daireye baktı.

 

“Fakir bir lord tarafından yönetilen gözlerden uzak bir yer olsa güzel olurdu. Kimsenin aramayacağı bir harabeye dönüşmesini isterim.” Antaresse, yüzünde durgun bir gülümseme olan Akshetra’ya şöyle bir baktı. Haritada kırmızı dairenin işaretlediği yer, İmparatorluğun doğusunda eşsiz ve tenha bir arazi olan Acrab’dı.

 

Yasak büyü, daha öncesinde de Acrab’da dışavurulmuştu. Burası bir süre önce, çoktan ölmüş bir büyücüyle birlikte kontesi zehirlemek ve söz konusu yasak büyüyü faaliyete geçirmek için gittiği bir yerdi.

 

“Ya Kontes beni tanırsa?”

 

“Kendisi şu anda Acrab’da değil, o yüzden endişelenme. Başbüyücü tarafından araştırma konusu olması için götürüldü.” Akshetra, sanki tüm bunlar onun için bir oyun ve eğlenceymiş gibi güldü.

 

“Beklediğimden biraz farklı, ancak kötü bir gelişme değil. Aslında farklı bir yeri hedefleyecektim, fakat… bir gün planlarımıza en çok müdahaleyi yapabilecek olan Acrab’ı şimdiden harabeye dönüştürmenin daha iyi olacağını düşünüyorum.”

 

“Siz… yine geleceği mi gördünüz?” Antaresse’in sözleri üzerine Akshetra yüksek sesle güldü.

 

“Eğer her şey plana uygun giderse, benim bildiğim gelecekten farklı olacak.” Akshetra Antaresse’i kovdu. Adam, kontes üzerinde kullandığı zehri yaymak için Acrab’a gidiyordu.

 

“Bir ülke için en büyük düşman kimdir biliyor musun?”

 

“Bilmiyorum….” Asta başını öne eğmiş, öylece duruyordu. Akshetra oturduğu yerden kalkıp pencereye doğru yürüdü. Perdeleri kaldırdı ve dışarıdaki hareketli caddeye baktı.

 

“Savaşlarını sürdüren pek çok dış düşman olabilir,” dedi kadın, “Ancak bir ulus için en büyük tehdit dış düşmanlar değildir. İçeride olanlardır. İçerideki kişi, bir ülkenin uğruna çalıştığı her şeyi geri alıp onlara diz çöktürebilir.”

 

“Ve içimizdeki düşmanı yenmenin yolu da bir hastalıktan geçer.” Akshetra pencereden başını çevirip Asta’ya baktı.

 

“Çünkü insanlar bir aile üyesinin eli kulağında olan ölümüne, tanımadıkları bir dış düşmanınkinden daha çok öfkelenirler. İnsanın kendi canı ve kanı daha önemlidir, öyle değil mi? Tarih boyunca bile en çok ölüm salgın hastalıklar nedeniyle gerçekleşmekte. Bir hastalık, dünyanın dengesini bile değiştirecek kadar büyük olabilir.”

 

Asta yanıt vermedi. “Çünkü insanlar teker teker ölmeye başladıklarında, inandıkları şeyden şüphe eder ve vazgeçerler.” Akshetra sakince pencereye yaslandı.

 

“Antaresse’in zehri bulaşıcı hâle getirilebilir mi?”

 

“İmkânı yok. O adamın kafasıyla böyle bir kitle imha silahı yapamazsın.”

 

“Başka bir yolu mu var?”

 

“Bir söylenti var diyelim.” Akshetra kahkaha attı. Kadının kahkahası Asta’nın tüylerini diken diken etti.

 

“Bulaşıcı bir hastalık değil, zehir, fakat insanlar gelişigüzel ölürse şüphe doğacaktır. Ancak Acrab gibi gözlerden uzak, coğrafi konumu nedeniyle dışarıdaki insanlardan kolayca yardım alınamayan bir yerse, işte tam da bunu yapmak için mükemmel bir yer demektir.”

 

İnsanları kışkırtmak çok kolaydı. Eğer insanlar ölmeye devam ederse, bu açıkça şüphe uyandırırdı. Birisinin ağzından bulaşıcı lafı çıktığı anda da, şüphe korkuya dönüşürdü. Ölümler devam ederse, o halde daha var bile olmayan bulaşıcı bir hastalıkla ilgili korku, gerçeklik haline gelecekti.

 

“Asta, hiçbir hata olmamalı. Başbüyücü’nün Julius’un yanında olmasını engellemeliyiz. Tam bir baş belası.”

 

“Emredersiniz, efendim.”

 

Akshetra söylemek istediklerini söyleyerek uzaklaştı, yüzünü bir cüppe ve kapüşon ile kapatarak çalışma odasından ayrıldı.

 

***

 

Fırtına gibi gelip Kaichen tarafından görmezden gelindikten sonra ayrılan Julius, “Tekrar geleceğim,” demesine rağmen bir ayı aşkın süredir ziyaret etmemişti. Julius’un tekrar ne zaman içeri dalacağını bilmediğimden çok gergindim. Bu onun için alışkanlık haline gelmiş gibi duruyordu.

 

Her şekilde hazırlıklı olmalıydım. Bu dünyada, ana karakter oydu. Bu yüzden ona nasıl davrandığıma dikkat etmem gerekiyordu. Duyguları önemliydi. Ona karşı kaba olduğumu düşünmesine izin veremezdim.

 

Bu düşüncelerden kurtulmak için başımı iki yana salladım. Ondan korkuyordum. Ana karakterdi nihayetinde. Julius istediğini alır, ve eğer bir şey tarafından tehdit edildiğini hissederse, kesinlikle o şeyi yok ederdi. Onun suyuna gitmek zorundaydım.

 

Kaichen’in öğrencisi olmayı seçmemin nedenlerinden biri de buydu. Kaichen yalnızca imparatorluğun gördüğü en büyük başbüyücü değil, aynı zamanda Julius’un en iyi arkadaşıydı. Julius’tan korunabilmek adına Kaichen’in gölgesinin arkasına saklanmaya çalışmamın sebebi de buydu. Planım, Julius’u İmparator yapıp hayatımı huzur içinde yaşayabilmek için romanı tamamlamaktı.

 

Hiçbir site ile ortak bir şey yapmıyoruz emek hırsızlarına prim vermeyin ve serilerimizi yalnızca orijinal sitemiz mangacim.com dan okuyun....

Etiketler: Novel oku 100 Yıllık Döngü – 050 pt.2, novel 100 Yıllık Döngü – 050 pt.2, read 100 Yıllık Döngü – 050 pt.2 online, 100 Yıllık Döngü – 050 pt.2 chapter, 100 Yıllık Döngü – 050 pt.2 high quality, 100 Yıllık Döngü – 050 pt.2 light novel, ,

Yorum