Karanlık? Switch Mode

Bölüm 14 Issız Bir Adada

Bütün bölümler içerideIssız Bir Adada
A+ A-

Issız Bir Adada Yakışıklı Kahramanlarla Mahsur Kaldım 

Çeviri: Morta Tilki

 

14. Bölüm

 

Neyse ki görüşüm iyiydi ve Enoch’la iki gece geçirdiğim mağarayı bulmam zor olmadı.

Ancak beklentilerimin aksine Enoch mağarada değildi.

Mağara girişinde elimdeki ilk yardım kitiyle şaşkınca kalakalmıştım.

Gideceğini hiç tahmin etmemiştim.

 

Kadın başrole mi gitmişti? Ben yokken Yuanna ile tanışmış olması muhtemeldi.
Evet, eğer tanıştılarsa tereddüt etmeden beni bırakırdı.

Hüzün, üstüme akın etti.
Özellikle de kısa süre önce hayatım tehdit altında kaldığı ve onu çok özlediğim için.

 

Birlikte birkaç gün geçirdikten sonra onu tanımaya başlamış gibiydim.

Bütün yaraları iyileşti mi? İlk haline kıyasla oldukça iyileşmiş görünüyordu aslında.

 

Bırakıp gitmek kolay değildi ama Enoch yokken burada kalmamın da bir anlamı yoktu.
En başta planladığım gibi sığınağı tek başıma bulmam gerekecekti.
Her neyse, kendi başıma hayatta kalacaktım.

 

‘Aynen öyle. Bunu asıl planıma göre yapacağım.’

 

Kararımı verdim ve oradan çıktım.

Sonra mağaranın önünde dikilen bir adama rastladım.

Siyah saçlar, altın gözler ve sol gözünün altındaki minik nokta.

Renkli üniforması birkaç yerden yırtılmıştı. Oradan bana hâlâ şaşkın gözlerle bakıyordu.

 

Enoch.

 

Ceket giydiği için kolundaki yarayı göremiyordum ama yüzüne baktığımda iyi göründüğünü söyleyebilirdim.

 

“Ah… Gittiğini sandım. Vücudun iyi görünüyor. Bu iyi.”

 

Biraz tuhafça gülümseyerek elimdeki kiti kaldırdım.

 

“Bitki aramaya gideceğimi söylemiştim. İstediğim şeyi buldum.
Tamam aslında bitki değil ama bir ilk yardım kiti buldum.”

 

‘İlk yardım kiti’nin ne olduğunu bilmeyeceğini ancak saçmaladıktan sonra fark edebildim.

Bakışları yavaşça elimde tuttuğum çantaya indi.

Gözlerini uzun süre ona diktikten sonra bir anda sendeleyerek bana doğru ilerledi.

Dişlerini sıktı ve öfkeyle baktı.

 

Hareketleri o kadar vahşiceydi ki geriye doğru bir adım attım.
Ancak ben uzaklaştıkça o bana daha da yaklaşıyordu.

 

“İyi misin?”

 

Öfke barındıran bir sesle sordu. Kafam karışarak başımı aşağı yukarı salladım.

 

“…Ekselânsları?”

 

Şaşırmıştım. Soğuk bir ifadeyle bana baktı, ne düşündüğünü bilmeden ağzını açtı,

 

“Enoch.”

 

“Ne?”

 

“Bana Enoch de.”

 

“Tamam?.. Neden?”

 

Soruma karşılık olarak kaşlarını çattı.
Sonra hafifçe alt dudağını ısırdı ve pişmanlık dolu bir ifadeyle bana baktı.

 

Bir anlığına kalbimin gümbürtüsünü hissettim.

 

‘Vay canına…’

 

Böyle bir yüz kanunlara aykırıydı.

Dediğim gibi, insanlar olağandışı koşullarda değişme eğilimindedir.
Bu yüzden mi böyle davranıyor?
Yoksa ilişkimiz zamanla geliştiği için mi?

 

“Yaralanmayacağım, bu yüzden böyle şifalı bir bitki bulmak için tehlikeli şeyler yapma.”

 

Omuzlarımı kavradı ve alnını benimkine yasladı.
Burnumun ucu onun burnunun dokunuşuyla gıdıklandı.

Ve o anda biliyordum. Omuzlarımdaki elleri hafifçe titriyordu.

 

“Endişelendim.”

 

Tam önümde duyduğum alçak sesle bir anlığına nefesimi tuttum.

O anda, neredeyse ona aşık olacaktım.

Ah, bu gerçekten tehlikeliydi.
Neden, neden bir anda böyle şeyler yapıyorsun?

 

****

 

Enoch kendine geliyordu.

Ne kadar zaman geçtiğinin farkında değildi. Serin ikindi havasını burnunun ucunda hissetti.

Bir süre gözlerini kırpıştırarak ve etrafa bakınarak uzandı. Sonra dikkatlice doğrulup oturdu.
Ön kolundan keskin bir acı yayıldı.

Kaşlarını çatarak bakışlarını sol koluna indirdi.
Beyaz bir bez, Margaret’ın elbisesinin bir parçası koluna sarılıydı.

 

‘Margaret nerede?’

 

Tanıdık bir mağarada yatıyordu ve dışarıdaki kızıl günbatımını görebiliyordu.

Güneş batıyordu. Diğer bir deyişle bu saatte dışarı çıkmak tehlikeliydi.
Margaret’la yaptığı gözlemlerin üzerine vardığı sonuç buydu.

Ona ve Margaret’a saldıran canavarlar gün boyu ortaya çıkmıyordu,
sadece havanın karardığı saatlerde etrafta oluyorlardı.

 

Bir kez daha dikkatle etrafa bakındı.
Mağarada sadece o vardı.
Margaret dışarıda gibi duruyordu.

 

“Biraz bitki toplayacağım. Hızlı dönerim bu yüzden lütfen sadece bekle.”

 

Bir düşününce, Margaret onun bilinci yerinde değilken böyle bir şeyler söylemişti.

 

“Kahretsin.”

 

Enoch aceleyle oturduğu yerden kalktı.
Mağaranın duvarına yasladığı tahta çubuğu elinde tutuyordu.
Bunu bir silah yerine kullanıyordu.

 

Böyle bir duruma düşeceğini bilseydi yanına bir hançer alırdı.
Ancak bu yabancı adada gözlerini açmadan önce İmparatorlu Sarayı’nda çalışmakla meşguldü.
Yani bir silahı ya da bu tür bir şeyi olması mümkün değildi.

Tahta çubuğu son bir kez kontrol etti ve dışarı baktı. Yine, Margaret’tan bir iz yoktu.

 

oovoooooo

 

Çalıların arasından bir kurdun uluması yankılandı. Elindeki çubuğu sıkıca kavradı ve
hazırlıklı bir duruş alıp etrafa bakındı.

 

“Hangi cehenneme gitti?”

 

Mağaranın etrafındaki alanı aradı, küfürler yağdırmamak için kendini sıkıyordu.
Ancak, buralarda da Margaret’tan hiçbir iz yoktu.

Dayanıklı değildi ve zayıftı.
Böylesi bir vücutla canavarların ortalıkta olduğu gece vakti hayatta kalamazdı.

 

Enoch dişlerini sıkmış ormanda dolanırken güneş battı ve gün yerini karanlık geceye bıraktı.

Yine de Margaret’ı aramaktan vazgeçmedi.

 

Bunu neden yapıyordu?

Normal halinde olsaydı kendi hayatını kaybetmeyi göze alarak onu aramazdı.

Ama şimdi, sadece onu yalnız bırakamazdı.

 

“İnsanlar olağandışı koşullarda değişme eğilimindedir.”

 

Açıkça belliydi ki o tanıdığı Margaret değildi. Bundan emindi.

 

“Beni sevmeye başladığını düşünmüştüm. Seni pislik. Aşkın değişti mi?”

 

Ve bazı tuhaf anlar vardı.
Garip bir his vardı, öyle garip bir histi ki sadece değiştiğini söylemek yetmezdi.

Söylediği gibi, bir anda kendini böyle bir ortamda bulduğu için miydi?

Şakağından akan terleri elinin tersiyle sildi. Ve tetikte kalmaya devam ederek etrafa baktı.

Bu ormanda, bir yerlerde, Margaret korku içinde titreyerek yardım bekliyor olabilirdi.

 

Enoch aniden kendisine fena halde aşık olan kadına ne kadar kaba davrandığını fark etti.

Kalbi ağırlaştı.

 

Sadece bana bakan kadını bile koruyamıyorum.

 

Bu kadar düşünmemle birlikte midem bulanmaya başladı. Dayanamıyordum.

Kibar olduğumdan ve bir beyefendi gibi davrandığımdan emindim ama…

 

Margaret’ın dediği gibi bu ortamda değişmiş olabilirdi.

Ya da belki karakteri en başından beri çürümüştü.

 

“Bu, palmiye ağacında yetişen bir hindistancevizi meyvesi. İçindeki su, susuzluk gidermek için iyidir.”

 

“Bunun gibi bir uçurumun diplerinde mağaralar olması gerekir. Ama aşağı ulaşmak için geçmemiz gereken yollar tehlikeli olacaktır.”

 

Bu adada uyandıklarınan beri Margaret ona yardım etmek için dinlenmeden çalışıyordu.

Enoch onun sahip olduğu inanılmaz bilgilerin çoğunu bilmiyordu bile.

O olmadan şu ana kadar hayatta kalabilir miydi?

Hâlâ hayatta olmasını Margaret’a borçluydu.

 

Enoch tekrar yakındı. Margaret tereddüt etmeden onu yardım etmek istediği halde neden ona bu kadar kötü davranıyordu?

Bilinmezliğin ortasında uyanmak ödünü koparmış olmalıydı. Adada sadece o ikisi vardı, güvenecekleri kimse yoktu.

 

“Hala bir şüpheli olduğunu bilmelisin. İmparatorluğa geri döndüğümde bu durumu düzgünce araştıracağım, yani benim iznim olmadan ölmemelisin.”

 

Hiçbir dayanağı olmayan kadına sadece acımasızca sözler söylüyordu.

Bunu ancak şimdi fark etmişti.

 

“Lanet olsun…”

Mırıldandı ve alçak sesle dua etti.

 

Hayatta olsun.

Lütfen güvende olsun.

 

Sonunda gün doğumuna kadar Margaret’ı arayarak ormanda gezinip durdu.

Gece boyu hiçbir canavarla karşılaşmadığı için gerçekten şanslıydı ancak onu da bulamamıştı.

Belki canavarlardan saklandıysa güneş doğduğunda geri dönerdi.

Son bir umutla mağaraya döndü.

Bu son umuduyla mağaraya yaklaştığı zamandı.

Tanıdık yüzlü bir kadın mağaradan dışarı çıkıyordu.

 

Beyaz-sarı saçları gün ışığından bile göz kamaştırıcıydı.

Ve cennetten inmiş bir melek kadar güzel görünüyordu.

 

‘Ah pekala. Sonunda gerçekten delirdiğimi kabul etmeliyim.’

 

Aslında yanlış düşünmüyordu. Çünkü canavarların gruplar halinde ortaya çıkabileceği tehlikeli bir ormanda tüm gece onu aramıştı

Enoch’a bakan kadının yüzünde şaşkın bir ifade vardı. Elinde ne olduğu anlaşılmayan beyaz bir kutu tutuyordu.

 

“Ah… Gittiğini sandım. Vücudun iyi görünüyor. Bu iyi.”

 

Elindeki beyaz kutuyu gösterirken konuştu.

 

“Bitki aramaya gideceğimi söylemiştim. İstediğim şeyi buldum.
Tamam aslında bitki değil ama bir ilk yardım kiti buldum.”

 

Belki de yaralarını tedavi edebilecek bir bitki bulmak için tüm gece ormanda dolaşmıştı.

Enoch dudağını ısırdı.

Margaret aynı zamanda onun için her şeyi yapabilecek bir kadındı.

Bu kadar küçük bir bedenle onu kurtarmak için bu kadar uğraşması…

Zor olmalıydı.

 

Beni neden kendi hayatını hiçe sayacak kadar seviyorsun? Enoch bir anda bunu düşünmeye başladı.

 

“Enoch.”

 

“Ne?”

 

“Bana Enoch de.”

 

Tamamen dürtüleriyle konuşmuştu.

Hiçbir site ile ortak bir şey yapmıyoruz emek hırsızlarına prim vermeyin ve serilerimizi yalnızca orijinal sitemiz mangacim.com dan okuyun....

Etiketler: Novel oku Bölüm 14 Issız Bir Adada, novel Bölüm 14 Issız Bir Adada, read Bölüm 14 Issız Bir Adada online, Bölüm 14 Issız Bir Adada chapter, Bölüm 14 Issız Bir Adada high quality, Bölüm 14 Issız Bir Adada light novel, ,

Yorum