Karanlık? Switch Mode

Bölüm 16 Issız Bir Adada

Bütün bölümler içerideIssız Bir Adada
A+ A-

Issız Bir Adada Yakışıklı Kahramanlarla Mahsur Kaldım 

Çeviri: Morta Tilki

 

16. Bölüm

 

Enoch içinden geçenleri rahibin karşısındaki bir günahkar gibi itiraf etti.

 

“Çocukluğumda bile, kardeşlerimle kıyasıya rekabet eder ve savaş alanında insanlar kaybederken,
kimse bana ‘Sorun yok, artık durabilirsin.’ demedi. Belki de bu sözlere ihtiyacım vardı.

 

Sessizce itirafını dinledim.

Margaret, Enoch’un veliaht prens unvanını kazanmasının ne kadar zor olduğunun gayet farkındaydı.

Şimdiye dek, dinlenecek hiç zamanı olmamıştı. Ve kimse ona zorlanıp zorlanmadığını sormaz,
durmasında sorun olmadığını söylemezdi.

Dahası, savaş sonrası gelen travmalarının yarattığı etkilerle yüzleşirken ona yardım edecek kimsesi yoktu.

 

“Daha önce söylediğim gibi, bunlar savaş bitiminden de sonra başlayan nöbetlerdi. Romalizan savaşında birçok yoldaşımı kaybetmemin güçlü anıları hâlâ zihnimde. Bu yüzden kan gördüğümde deliriyorum. Ama eğer küçük bir yaraysa sorun olmuyor.”

 

Demek nöbetleri hafif bir yara görmesiyle tetiklenmiyor. İşte bu rahatlatıcı.

 

“Eğer nöbetlerimi kontrol edebilecek bir şey varsa, bence bunlar orada söylediğin kelimeler.”

 

Duymamam gereken bir şey duymuş gibi hissettim.

 

‘Kimse böylesine kusursuz bir adamın, kendisini kontrol edebilecek birini istediğini bilmiyor’

 

Orijinal hikayede, Yuanna sorunu fiziksel aşkla çözmüştü ama şimdi bunun sorunu çözen esas şey olmadığını anlıyordum.

 

“Buna sahip olmak güzel, ‘kontrol kelimelerine’ yani. Sana yardım edeceğim ama kan göreceğin bir duruma düşecek olursan sadece kaçınmaya çalış. Tamam mı?”

 

Kafasını sallayarak onaylandı.

 

“Özür dilerim.”

 

“Bunu söylemeyi kes. Senin suçun değil.”

 

Sözlerim üstüne tekrar suçlu hissederek ağzını kapadı.

Kırık sopanın diğer tarafına oturdu ve yanımdaki ilk yardım çantasını karıştırmaya başladı.

 

“Bir yaraya sürmek için nasıl bir ilaç kullanırsın?”

 

Yara için ilaç mı? Daha kaç yerini yaraladın? Aceleyle çantayı karıştırdım ve merhemi çıkardım. Bunu uygulayacağımı söyleyecektim ki merhemi elimden çekti.

 

“Tekrar bakınca, garip görünümlü bir ilaç.”

 

Çıkardığım şeye bakarak mırıldandı ve önüme tek dizinin üstüne çökerek oturdu. Sonra kapağı açıp eline biraz merhem sıktı ve elini bana doğru uzattı.

Bir an irkilerek kafamı geri çektim. Alnını kırıştırdı.

 

“Neden, neden?”

 

“Yüzündekine de biraz sürmemiz gerektiğini düşünmüyor musun?”

 

Merhemi yanağıma sürmeye başladı.

Yüzü o kadar yakınımdaydı ki farkında olmadan nefesimi tuttum.

Sertçe bana uzanmasının aksine yaramın etrafında dolanan eli oldukça dikkatli ve yumuşaktı.

Aslında kullandığı şey morluklar için değildi ama bunu sesli söylemeye cesaret edemedim. Çünkü işine tamamen odaklanmış görünüyordu.

Bir sebepten bu atmosferi bozmamam gerektiğini düşünmüştüm.

Hatta onunla ilgilenmediğimi bile söyleyemedim. Gözlerimin önünde bu kadar yakışıklı bir yüz duruyorken nasıl hayran kalmazdım ki?

 

“Ah.”

 

Parmakları hafif derin bir yaranın üstünden geçtiğinde kaşlarımı çattım.

 

“O adam başka ne yaptı?”

 

Çok ciddi bir yüzle sordu. Sanki karşısına çıksa Kayden’ı gerçekten öldürebilirdi.

Neden bu kadar abartılı tepki veriyorsun?

 

“Hepsi bu. Anında tekme atıp kaçtım. Sonra bir taşa takılıp düştüm ve bayıldım. Uyandığımda şafak vaktiydi.”

 

Sözlerime devam ederken söyleyecek çok şeyi varmış gibi dudaklarını yaladı.

Ama sonunda ağzından dökülen sözler,

 

“Adadan kaçana kadar tek başına hareket etmeyi düşünme bile.”

 

Bu kadardı.

Sessizce kafamı salladım.

 

“Tamam.”

 

Tabii ki bu bir yalandı.

Kayden’la karşılaştığımdan beri sadece yanımda Enoch’un olmasıyla içim rahat etmiyordu.

Sığınağın yeri hakkında biraz ipucu bulmalıydım.

 

 

 

╭──╯ . . . . . Issız Adada Bir Elbise Hırsızı . . . . . ╰──╮

 

Susuzluğumu sadece hindistancevizi suyuyla giderirken boğazım ağrımaya başladı ve birkaç gün hasta yattım.

Enoch benimle ilgilenmek için tüm gece ayakta kaldı. Ama dürüst olmak gerekirse bu sadece mide rahatsızlığıydı. Diğer bir deyişle, özel bir bakıma ihtiyacım yoktu.

 

Zaman geçer ve durumum iyileşirken aklım başıma geldi, arıtılmış su içmem gerekiyordu.

Şanslıydım ki mağaranın 100 metre ötesindeki çalıları geçersem orada küçük bir vadi vardı.

 

Enoch avlanmaya gittiğinde hindistancevizinden yaptığım 2 kaseyi aldım ve vadiye ilerledim.

O burada değilken harekete geçme sebebim bunu görürse delirecek olmasıydı.

Ciddi bir hastalığım varmış gibi bana karşı aşırı korumacıydı.

 

“Gene de Enoch bana güvemeye başladığı için mutluyum.”

 

Bunu hesaba katarsak, ölme ihtimalim kesinlikle azalmıştı.

Eğer orijinal, değişmez yasalar geçerli değilse, bu denemeye değerdi. Hikayenin aksine hayatta kalabilirdim.

 

“Bekle, ben böyle zor bir dönemden geçiyorken sanırım Enoch sadece kadın başrolle tanıştı diye değişmez, değil mi?”

 

Kahretsin. Bu biraz acı bir düşünce ama olasılıkları gözardı etmemeliyim. Eğer normal hikayenin gidişatıdaki gibi değişecekse doğrudan sığınağa kaçmalıyım.

O zaman gelmeden önce sığınağı bulmam gerekiyor.

 

Bir süreliğine Enoch hakkında düşünmeyi bıraktım ve vadiden akan suyu kaseye doldurdum.

Su dolu olan kap yukarı, boş kap aşağı konulur. Sonra uzun bir bez parçası farklı yüksekliklerde
duran iki kasenin arasına yerleştirilir.

Üstteki kaptan gelen su, bezden geçerek aşağıdaki kaseye yavaşça akmaya başlar

Bunları yarım gün böyle bırakırsam boş kapta arıtılmış su birikecektir. Ve bu suyu bir kez
kayatırsam sonunda temiz içme suyu içebilirim.

 

Elbisenin içine giydiğim kombinezon* pamuklu olduğu için gerçekten mutluydum. Elbisem tamamen dağılmış halde olsa da hayatta kalmama fazlasıyla yardım ediyordu.

*kadınların giydikleri kısa ve kolsuz iç çamaşırı.

 

Enoch’la belirlediğimiz ilk hedef benim dayanıklılığımı geri kazanmam ve hayatta kalma becerilerimizi arttırmamızdı.

Sığınağı bulma hedefi bir süreliğine bir kenara koyulmuştu. Vücudum gücünü geri kazandığında istediğim her şeyi yapabilirdim.

 

Su arıtma işlemini tamamladıktan sonra, temiz suyla dolu kaseyi alıp mağaraya döndüm.

Aynı anda Enoch da avladığı balıklarla geri dönmüştü.

 

“Sana dinlenmeni söylemedim mi?”

 

Elimdeki kaseye bakarak kaşlarını çattı.

 

“Hayatta kalmak için su içmek zorundasın.”

 

Söyleyecek hiçbir şeyi olmayarak ağzını kapalı tuttu.

Bu çok alışılmadıktı. Sanki hamile karısıyla ilgileniyormuş gibi korumacı bir tavırdaydı.

Kafamı sallayıp Enoch’la birlikte mağaraya ilerledim fakat girişte durmak zorunda kaldım.

 

Mağaranın önünde yatan adam yüzündendi.

 

Yatan adamın gümüş saçlarına baktım ve anlık bir refleksle elimi elmacık kemiğimdeki morluğa götürdüm. Bu hareketimi gören Enoch’un gözleri korkunç bir hal almıştı.

 

“O şerefsiz.”

 

Ağzından böyle kaba bir kelime çıkabileceğini bilmiyordum. Yerde yatan adama bakışları sıradışıydı.

Bakışlarımı Enoch’un gözlerinden yerdeki adama kaydırdım. Sağ kulağında bir küpe vardı.

Evet, beklediğim gibi, bu Kayden’dı.

 

“Margaret.”

 

Elimde temiz suyla dolu değerli kasemle Kayden’a bakarken Enoch kolumu kavradı.

Endişeli bir ifadeyle yanağıma bakıyordu.

 

“Yaraların… bu şerefsiz yüzünden mi oldu? Kolyenin sahibi o mu?”

 

İlk bakışta, mantığını koruyormuş gibi sakin gözleri vardı. Ancak sesinden hafif bir öfke sezebiliyordum, bu yüzden ne hissettiğini anlayamadım.

 

“Evet.” kısa bir cevap verdim.

Yukarı baktım.

Saatim olmadığı için zamanı sürekli gökyüzüne bakarak kontrol etmem gerekiyordu ama artık bu duruma biraz alışmıştım.

Güneşin kırmızı gölgesi ardıl bir görüntü gibi yayılarak gökyüzünü alacakaranlıkla renklendiriyordu.

 

“Hava yakında kararacak gibi görünüyor. Hızlı hareket etmeliyiz. Ama bu adam…”

 

‘Öylece bırakalım mı? Ya da bağlayalım mı?”

 

Kalbimin derinliklerinde söylemek istediğim şey…

 

“Bağlasak iyi olur.”

 

Söylemek istediklerimi söylemişti.

 

“Tehlikeli biri olabilir, dikkatli olmamız gerekmez mi?”

 

“Uh.”

 

Kayden bir anda acıyla inledi. Şaşkınlık içinde ona baktım.

Yerde yatan adam uykusunda hareket eder gibi elini aniden bana uzattı. Güçlü eli bileğimi yakaladı.

 

“Ah!”

 

Neredeyse yere düşüyordum. Enoch elini belime dolamamış olsaydı korkunç şekilde yere yuvarlanacaktım.

 

“İyi misin?”

 

Kafamın hemen üstünden gelen sesi endişe doluydu.

Güçlü kolu beni sıkıca sarıyordu.

Hiçbir site ile ortak bir şey yapmıyoruz emek hırsızlarına prim vermeyin ve serilerimizi yalnızca orijinal sitemiz mangacim.com dan okuyun....

Etiketler: Novel oku Bölüm 16 Issız Bir Adada, novel Bölüm 16 Issız Bir Adada, read Bölüm 16 Issız Bir Adada online, Bölüm 16 Issız Bir Adada chapter, Bölüm 16 Issız Bir Adada high quality, Bölüm 16 Issız Bir Adada light novel, ,

Yorum