Karanlık? Switch Mode

Bölüm 8 Issız Bir Adada

Bütün bölümler içerideIssız Bir Adada
A+ A-

Issız Bir Adada Yakışıklı Kahramanlarla Mahsur Kaldım 

Çeviri: Morta Tilki

 

8. Bölüm

 

***

 

Sonraki gün, erkenden uyandım ve ceketini Enoch’a geri verdim.

 

Ancak küçük bir problemimiz vardı: Hedeflerimizin tamamen farklı olması.

Benim amacım bir sene boyunca adada hayatta kalmaktı, onunki ise hemen adadan kaçmak.

 

“Biraz bile daha uzun hayatta kalmak istiyorsak sahilde kalmak yerine adayı incelememiz gerekiyor. Eğer nehrin aktığı bir yer bulursan, hayatta kalma şansın artar. Ayrıca sığınak yapman da kolaylaşır.”

 

“Bir kurtarma çağrısında bulunmak istemiyor musun? Eğer adada ilerlersen, evet, hayatta kalma şansın artar ancak kurtarılman zorlaşır.”

 

Sözlerinin üstüne biraz hüsranla ona baktım.

Kesinlikle mantıklı konuşuyordu.

Ama ne olursa olsun ‘Geçit’ açılana kadar kaçamayacaktık.

 

“O halde burada ayrılmalıyız.” demekten başka seçeneğim kalmamıştı.

 

“Ne?”

 

Bunu önermemi beklemiyormuş gibi bakıyordu.

Ondan ayrılabileceğim bir zaman kolluyordum, evet, ama bu çok daha iyi olmuştu.

 

“Genç Leydi’nin fikrini dinledim, söylediklerin hiç anlamlı değilse-”

 

“Ciddiyim.”

 

Bir süre önce suya girmek için çıkardığım ayakkabılarımı giyip kıyafetlerimi ayarlamaya başladım.

Sonra bu sabah avladığım bir çift balığı ince bir ağaç parçasına sarıp omzuma astım.

 

Hayretler içinde bana bakıyordu. Tereddüt etmeden kafamı eğdim.

 

“Beni canavardan kurtardığın için çok teşekkür ederim. Ayrıca bir süreliğine Majesteleri’nin yanında olmanın rahatlatıcı olduğunu inkar edemem. Eğer ilk uyandığımda burada tek başıma olsaydım delirebilirdim.”

 

Bu son selamımla birlikte yüzü garip bir hal aldı.

 

“Genç Leydi Floné. Şu anda şaka kaldıracak bir havamda değilim.”

 

Omuz silkerek ona son kez veda ettim.

 

“İstediğin gibi düşün. O halde, hoşçakal!”

 

Yanından geçip ormana girdiğim anda aceleyle peşimden geldiğini duydum.

 

“Bekle bir dakika.”

 

Peşimden gelerek omzumu tuttu. Durup ona döndüm.

 

“Bunu neden yaptığına anlam veremiyorum.”

 

“Ne yapacağımız konusunda anlaşamıyoruz. Yani bu mantıklı bir karar olmaz mı?”

 

“Bu tehlikeli yerde!..”

 

Sinirlenmiş gibi sesini yükselttikten sonra yüzüme baktı ve sertçe dudağını ısırdı. Sinirini yatıştırmak için derince nefes aldıktan sonra tekrar konuştu.

 

“Bu riskli hareketinin mantıklı bir karar olduğunu mu söylüyorsun?”

 

Neden sinirlendiğini anlamayarak kaşlarımı çattım.

 

“Benim için endişeleniyor musun? Tehlikeli olacağı için?”

 

‘Ya da şüpheli gördüğün Margaret’ı yanında, gözünün önünde mi tutmak istiyorsun?’

Büyük ihtimalle ikincisi. Eh, aslında şüpheli göründüğüm doğruydu, bu yüzden söyleyebilecek bir şeyim yoktu.

 

Her neyse, yeterince garip bir şok geçirmiş gibiydi, sanki sözlerimle onu bıçaklamıştım. Bakışlarımı üzerinden kaçırmadan derin bir nefes çektim.

 

“Göründüğümden daha güçlüyümdür. Benim için değil, sadece kendin için endişelenmelisin.”

 

Canavarlar en büyük tehlike olsa da saklanmak konusunda kendime yeterince güveniyordum.

Sadece canavarlardan korkmam yüzünden öylece sahilde durup kapının açılışını kaçıramazdım. Bir kulübe ya da sığınak, her ne ise onu bulmam gerekiyordu. Bunu yanında adanın sırrını da çözmeliydim.

Böylece neden bir anda Margaret’ın yerine geçtiğimi anlayabilirdim.

 

Enoch’a karşı tekrar hafifçe başımı eğdim.

Arkamı dönerken hızlıca kolumu tuttu. Aceleyle yaptığı hareketler onu çok çaresiz gösteriyordu.

 

Bu sefer biraz sinir olmuştum. Bu yüzden hafif rahatsız olmuş ifademi gizlemeden kafamı çevirdim. O ise kararlı bir şekilde “Birlikte gidelim.” dedi.

 

İşte bu gerçekten beklenmedik bir seçimdi.

 

“Genç Leydi’nin yanında olacağım ama yardım çağırıp buradan kurtulmamız için bir yol aramaya da devam edeceğim.”

 

Elbette orijinal hikayedeki kapının açılmasını beklemek yerine bir kaçış yolu bulmak iyi olurdu. Bunu ben de istiyordum.

Ek olarak, Enoch’un beni bir şeylere zorlamak yerine kararlarını esnetmesi aramızdaki ilişkinin gitgide değişiyor olduğunun bir kanıtıydı.

Oldukça güçlüydü yani eğer benimle gelirse planlarım biraz karışacaktı ama bu kötü bir şey değildi.

 

“Tamam.”

 

Sonunda birlikte yaşamak için yeni bir yer bulmaya karar verdik.

Ve yarım gün kadar ormanda dolandıktan sonra sarp bir uçurum bulduk.

Dikenlerle kaplı uçurumu işaret ederek “Bunun gibi bir uçurumun diplerinde mağaralar olması gerekir. Ama aşağı ulaşmak için geçmemiz gereken yollar tehlikeli olacaktır.”

 

“Bunu da nasıl biliyorsun?”

 

Kafası karışarak sordu.

 

“Floné Dükü’nden mi öğrendin?”

 

Olabilir miydi? Ama cevaplamazsam kesinlikle şüpheli görünecektim.

Kafamı salladım ve doğrular gibi gülümsedim.

 

“Evet, ailemden çeşitli konularda eğitim aldım.”

 

Görmezden geleceğini düşünmüştüm ama bunun yerine Floné Dükü’nün Genç Leydi’ye bu kadar ağır bir eğitim vermesine sinirlenmişti.

Hayır, neden gene sinirleniyordu ki? Gerçekten anlayamıyordum. Kafamı yana eğerek “Onun sayesinde şu anda oldukça iyi durumdayım, değil mi? Bence şanslıyım.” dedim.

Buna verecek bir cevabı yoktu.

 

Neyse ki gün batmadan önce güvenle mağaraya ulaştık.

Enoch, mağarayı olası canavarlar için kontrol ettikten sonra güvenli olduğunda karar kıldı ve ağır taşları iterek girişe yığdık. Üzerlerine geniş yapraklar da koyduğumuzda mağara doğal bir şekilde kamufle olmuştu.

 

Nemli, serin mağaraya girdiğimiz anda apaçık gökyüzüne rağmen yağmur yağmaya başladı.

Gök gürültüsü ve şimşeklerin eşlik ettiği sert yağmur bizi mağaranın derinlerine çekilmeye zorladı.

Neyse ki giriş, yerden biraz daha yukarıda olduğundan içerisi yağmur suyuyla dolmuyordu.

 

“Ah, hayır. Yağmur suyu toplamalıyım.”

 

Getirdiğim hindistancevizini Enoch’a uzattım.

Artık sorgulamadan istediğim işi yapıyordu. İsteğime anlam veremese de çıplak elleriyle kabuğu parçaladı.

 

‘Bana güvenmeye başladın, ha?’

 

Gururla gülümsedim ve Enoch ile birlikte hindistancevizinin suyunu içtim.

Sonra balıkları kesmek için kullandığım sivri, ağaçtan bıçakla boş kabuğun içini kazıdım. Normal bir bıçaktan daha kördü ve cilalanmamıştı ama makul bir kase yapabilmiştim.

Böylece, dört tane kase hazırdı ve girişe, yerden birazcık yükseğe yerleştirilmişti.

Kaseleri çamurlu suyun sıçramasını veya rüzgarın savurmasını engellemek için olabildiğince yukarı yerleştirmiştim.

 

Enoch yaptığım şeyle ilgili hiçbir fikri olmadan merakla beni izliyordu. Gözleri konuşuyordu sanki.

 

“Yağmur suyu toplarsak, nehir suyunda olduğu gibi süzmemiz gerekmez. İşimiz daha kolay olur.”

 

Eğer havadan yağıyorsa, içilebilirdi. Sonuçta arıtılmış suyla aynı şeydi.

 

“Anladım…” diye cevapladı yumuşak bir sesle.

 

Yorulmuş bir halde sırtımı duvara yaslayarak oturdum.

Mağaranın yerleri de duvarları da rahatsızdı ve uzun süre oturmak zordu. Ayrıca havadar, serin ve rutubet doluydu.

Kendine has özellikleri olmasa da pek hoş bir yer değildi.

 

Yağmur yüzünden kuru çakmak taşı bulmak da kolay değildi, yani ateş yakmamız mümkün olmuyordu. Biraz soğuktu ama kalabileceğimiz daha iyi bir yer yoktu.

 

“Artık bu sözleri söylemekten yoruldum ama Genç Leydi’nin değiştiğini kabul etmeliyim.”

 

Kısık sesi mağarada yankılandı.

Duyduğum sesle gözlerimi açtım ve oturduğu yere doğru baktım.

 

Sahip olduğumuz tek aydınlatma içeri sızan ay ışığıydı. Enoch’un yüzü bu hafif ışıkta parıldıyordu.

Dümdüz bakan sakin yüzünde hiçbir alaycılık yoktu.

Hala benden nefret ediyor gibiydi ama güvenilir olduğu bir gerçekti.

 

“Gördün mü, değiştiğimi söylemiştim.”

 

Hafifçe sırıtarak cevap verdim ama sadece sessizce bana baktı. Bu hareketiyle kendimden çok utanmıştım.

 

Her neyse, bana olan güveninin yavaş yavaş oluşması… geleceğimin değişeceğini göstermez miydi?

 

Hiçbir site ile ortak bir şey yapmıyoruz emek hırsızlarına prim vermeyin ve serilerimizi yalnızca orijinal sitemiz mangacim.com dan okuyun....

Etiketler: Novel oku Bölüm 8 Issız Bir Adada, novel Bölüm 8 Issız Bir Adada, read Bölüm 8 Issız Bir Adada online, Bölüm 8 Issız Bir Adada chapter, Bölüm 8 Issız Bir Adada high quality, Bölüm 8 Issız Bir Adada light novel, ,

Yorum